Hacıbey Özkan
Diyanet(li)isen Beklenensin
Yükü kıymetli olanın yolculuğu rahat olmaz demiş büyüklerimiz. Taşıdığın kıymetin yolunu bekleyenler olduğu gibi onu elde etmek isteyenler ile itibarsızlaştırmaya yeltenenler de elbette olacaktır.
Dinsizliğin bir din olarak algılandığı, kaos ve karmaşanın normal kabul edildiği, varolan değerlerin kıymetinin yeterince bilinmediği, sanal olanla gerçeğin, hakikat ile batılın karmaşıklaştığı, sütü teke den sağmaya çalışmayı bırakın çobanı sağmaya çalışanların dünyasında yaşıyoruz.
İslamafobi çalışmalarının etkisiyle olsa gerek Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun şerefli görevlilerine haksız, yersiz, itham edici ve ötekileştirici söylemler görülmektedir. Yüzyıllardır İslam medeniyetinin beşiği olmuş bu topraklarda yaşayan milyonlarca Müslüman’ın birlik beraberlik ve kardeşliğinin çimentosu olan yüce dinimiz İslam’ın görevlisi ve gönüllülerine yönelik fazlalık görme, hafife alma ve yok sayma eylemleri aslında önemli bir gerçeğin itirafı mahiyetindedir. Bilinç altından aksi sada ile ortaya dökülen bu itirafın yaklaşık tarifi “Sen olmasan olamıyorum, senin şu halinle de eksik kalıyorum bana ulaşamıyorsun” düşüncesidir.
Ülkemizde devlet kadrolarında 5 milyona yakın devlet memuru, kadrolu işçi ve görevlileri varken sayısı 140 bin olan Diyanet mensubu Din görevlilerine karşı itham edici yaklaşımın bilinç altında yatan istemsiz güvenin gün yüzüne çıkışıdır.
Şehrin en merkezi mahallesinden tutun hudut boylarına kadar manevi kale kol mahiyetindeki camilerimiz ve din görevlisi kardeşlerimiz 5 vakit 24 saat sedasıyla hakikatin tellalı varlığıyla insanlara güven veren manevi bekçileri, mutlu günde şükür duacısı, en acı günde rahmet okuyucusu, umutsuz kaldığınız zamanda yürekleri ısıtan sıcacık çayıyla karşı köyün imamı olarak karşımızda durmaktadır.
Elini vicdanına koyup düşünen her akıl sahibi görecektir ki çalışma süresi olarak güne erken başlayan hava iyice kararıncaya kadar görevini takip eden, mesai kalıplarına sığmayan bir memur tanımı dünyanın başka neresinde vardır. O yüzden Diyanet mensupları memuriyetin ötesinde fedakarlığın topluma hizmetin hak ve hakikati en saf biçimde ifade eden gönül elçileri olarak değerlendirilmelidir.
Emekliliği olmayan, önemi bilinen ancak kıymeti ve değeri göz ardı edilenlerdendir din adamları. Aldırmamak lazım anlamsız ve içi boş eleştirilere… Salgın hastalık ortaya çıkınca ‘şu kadar imam var bir aşı bile çıkaramadılar’ diyenlere, ekonomik kriz gelince ‘bunca Diyanet görevlisinin ekonomiye iki tavuk kadar katkısı olmuyor’ değerlendirmesini yapanlara ve aldırmamak lazım ölü yıkayıcısı şeklinde tanımlama yapanlara. Ülke Müslüman nüfusuna oranla neredeyse 600 kişiye bir din görevlisinin bile düşmediği bir oranlama olduğu halde sizce de bu yaklaşım tarzı hak edilen bir durum mudur?
Zihni bulanıkların bu söylemleri şecaatin arzında hilkatin itirafından başka birşey değildir. Çünkü çok iyi biliyor bu toplumun insanı imamsız hayatın imansız hayata sebep olduğunu. Aşıyı imamlar neden yapmıyor, ekonomiyi neden düzeltmiyor? dediği anda yine çok iyi biliyor ki umutların tükendiği anda, sıkıntıya düştüğünde umudun adının din adamı olduğunu… Kadim tarihimizdeki imanı ahlakı ve ilmiyle iz bırakan ecdadımızın izinden gidenlere olduğu gibi din adamlarımızdan beklentileri olduğundan kaynaklıdır bütün bunlar.
Toplum içerisinden duyulan eleştiri ötesindeki bu söylemler bir çağrının beklentinin farklı şekilde izah edilmesidir.
Basit bir özetleme ile kalbinde Allah korkusu olmayanların makam mevki ve unvan sahibi olduklarında dünyaya huzur getirmediklerini görüyorlar ve imamlara boş durmayın imanlı, ahlaklı, adaletli, vicdanlı, bilim adamları, meslek erbabı, paylaşmayı seven servet sahiplerini görevlisi olduğunuz dinin öğretilerine uygun yaşamayı vaaz edin diyorlar. İnsanların sadece kulaklarına değil gönüllerine hitap edin, onları vahiyle buluşturun, peygamberle tanıştırın demek istiyorlar. Peki Haksız mı bu insanlar? Elbette değil sadece serzenişlerinin anlaşılmasını bekliyorlar. Çünkü zihni bulanık arafta kalmış gerçek mi sanal mı bu dünya anlam veremiyor günümüz insanı ve kendisine el uzatılmasını bekliyor o içindeki en güvendiği kimseye sesleniyor. Görev tanımın, boyun, kilon, saçın, sakalın memuriyetin beni ilgilendirmez anlamında serzenişte bulunuyor, bunu böyle okumak lazımdır. Temsil ettiğin güç, tebliğ ettiğin İslam, ortaya koyduğun iman iddian ile öndesin, gözdesin, özdesin, sağlık gibi ömür gibi önemlisin, değerin, kıymetin büyük. Beklenen sensin, o yüzden bütün bunlar “anla artık” demek istiyor.
Şimdi silkelenmek zamanıdır. Sorumlu olduklarımızın sorunlarına, çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Sadece mihraba geçip tâbi olanlara imam olmak değil gönlünde, gözünde yer ettiklerimizin elinden tutup yılmadan, usanmadan hakkın hakikatin yolunu göstermeye daha fazla iştiyakla devam edelim ki bizden bekleneni gerçekleştirelim.
Selam ve dua ile… Esselamünaleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü..
Hacıbey Özkan
- Diyanet(li)isen Beklenensin
- Vefası Kur’an Olanın Vefalısı Kur’an Olur
- Tam Bağımsız Olma Yolunda İlerlerken…
- Yeni Dünya Düzeni Öncesi Ayasofya da Cuma Namazı
- Gelişim Yolculuğumuza Devam Ediyoruz
- Manada Kaybolan İnsan
- Teşkilatın Motivasyonunu Artıran Hususlar 1
- Abdesti Gerekli Kılan Tek Meslek…
- EY HATİBİM
- Yaşamak Dururken
- İşte şimdi gayretullaha dokundu
- Ayasofya İbadete Açılacağı Günü Bekliyor
- İş Veren (Amirler) Neden Sendika İstemez?
- Özetle...
- Merkezi Ezan ve Vaaz
- Sendikal Çalışmalarımız Emeğe Saygı Merkezlidir
- Sendikal Hayatın Kazanımları
- Şimdi Bal Yapma Zamanı