Ali Yıldız
Toplu Sözleşme Masası da Dünyayı Selam Yurdu Kılmak da Mücadele Alanımızdır
Ünlü bilim insanı Albert Einstein “3. Dünya Savaşı'nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı'nda taş ve sopalar olacağını biliyorum” sözünü nükleer silahların tehlikesine ve bütün uygarlığı yeniden taş devrine dönüştüreceğine dair öngörüsünün sonucu olarak söylemiştir.
Bir yıldan fazla süredir İsrail’in Gazze saldırıları, Rusya-Ukrayna savaşı ve ABD’nin Ukrayna’ya verdiği ve kullanabilirsiniz dediği ATACMS füzeleri dünyayı nükleer tehditle burun buruna getirdi. Üçüncü dünya savaşı mı çıkıyor? Çıkarsa ne olur? Bu gidiş nereye soruları bu günlerde bir çoğumuzun zihnini meşgul ediyor.
Şu son birkaç on yılda dünya genelindeki savaşlara, karışıklıklara baktığımızda Müslümanların yaşadığı bölgelerin dışardan ve içerden müdahalelerle karıştırıldığını görüyoruz. ABD Irak’ta, Afganistan’da bir milyondan fazla Müslümanı katletti. Rusya Çeçenistan’da, Afganistan’da, Suriye’de on binlerce kardeşimizi katletti. Çin onlarca yıldır Müslüman Doğu Türkistanlı kardeşlerimize en rezil asimilasyon ve soykırım siyasetini uyguluyor. Bosna’da milyonlarca kardeşimiz yok edildi. Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da hep öldürülen biziz.
Bu mazlumiyetimizin nedenini sorgulamamız lazım. Arakan’da milyonlarca kardeşimiz yurtlarından edildi, on binlercesi katledildi. 2 milyar Müslüman boğazlanmayı bekleyen koyunlar gibi sıranın kendilerine gelmesini bekliyorsa külahı önümüze koyup düşünmemiz lazım. Bütün bunlar bizlerin yani Müslümanların dünyada sözünü yitirmiş olmasındandır. Bütün bunlar birliğimizi dirliğimizi kaybetmiş olmamızdandır. Bütün bunlar medeniyet değerlerimizden kopmuş olmamızdandır.
Oysaki dünya hala adaleti bizden bekliyor. Çünkü dünyaya adaleti getirebilecek tek potansiyel bizim medeniyetimizdir. Ama o potansiyeli harekete geçirecek donanımlardan yoksunuz. O güç orada uyur vaziyette duruyor. Bu gücü uyandırmak her birimizin üzerine farzı ayn’ dır. Rengi, dil,i inancı ne olursa olsun dünyanın her yerinde ezilen insanlığın bize ihtiyacı var. Kapitalizmin ezdiği, tabir yerindeyse köleleştirdiği emekçilerin bizlere ihtiyacı var. Sınırsız hazza dayalı üretim ve tüketim düzeninin yok ettiği doğanın bize ihtiyacı var. Bunun için o potansiyeli harekete geçirmek zorundayız.
Dayandığımız inanç ve medeniyet değerlerimize, öze, fıtrata, ahlaka, bilgiye dönmek zorundayız. Diyanet-Sen olarak bu değerlerin en güçlü taşıyıcısı bizleriz. O nedenle bize herkesten daha fazla sorumluluk düşüyor. Konformizme düşme, tembellik etme, makam mevki peşinde koşup okçular tepesini terk etme lüksümüz yok.
Biz İslam medeniyetinin hamilleriyiz. Bizim sendikacılığımız değerler sendikacılığıdır. O nedenle toplu sözleşme masası mücadele sahamız olduğu gibi, bizlere mescid kılınmış dünyayı selam yurdu kılmak da mücadele alanımızdır.