Ali Yıldız
Örgütlü Gücümüzle Mazlumların Yanındayız
Diyanet ve Vakıf görevlilerinin mali, sosyal, kültürel haklarını korumak, genişletmek amacıyla kurulan Diyanet-Sen bu gün hem nitelik hem de nicelik olarak büyümeye devam etmektedir.
Kurucu Genel Başkanımız Merhum Ahmet Yıldız ve arkadaşlarının ektiği tohumla filizlenen Diyanet-Sen kurulduğu 1998 yılından bugüne kurucu felsefesine ve misyonuna uygun olarak başta ücretlerin yükseltilmesi, hizmetlerde verim ve kalitenin artırılması, düşünce, fikir ve inanç özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması için çetince mücadeleler vermiştir. Neticede emeklerimizin meyvesi olarak toplam yedi toplu sözleşmede yüz yedi ana başlıkta Diyanet İşleri Başkanlığımızın çalışanlarına kazanım elde etmiştir.
Başörtüsü, kılık kıyafet serbestliği, okullarda siyer, Kur’an ve temel dini bilgiler derslerinin seçmeli dersler arasına alınması, Cuma izni, Hac izni ve 2010 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası’nın çıkarılmasıyla birlikte birçok kronikleşmiş sorunları çözüme kavuşturduk. Geçmişe doğru baktığımızda tüm bunlar başarı hikâyemizin sadece birkaç ana başlığıdır.
Bugün ise sendikacılıkta yeni bir yönetişim anlayışıyla geleceğimize odaklanıyoruz. Rutin olan sendikal çalışmalarımıza tüm gayretimiz ve enerjimizle devam ederken geleceğimizi kültürel ve entelektüel anlamda inşa etmek için sivil, bağımsız ve özne bir kurumsal yapı olarak hareket ediyoruz. Yeni Türkiye Yüzyılında Diyanet İşleri Başkanlığı Çalıştayımız bu anlamdaki çalışmalarımızın bir sonucudur.
21 yıl önce aldığımız yetki ile örgütlü gücümüzü ve büyümemizi artırarak devam ettiriyoruz. 28 Mayıs’ta Diyanet İşleri Başkanlığımızda ve Vakıflar Genel Müdürlüğümüzde üye tespit tutanaklarımızı imzaladık. 89. 845 üye sayısı ile 21. Kez yetki bayrağını göğüslemenin haklı onurunu bir kez daha yaşadık.
Bu başarıda emeği olan başta Genel Merkez yönetim kurulu üyelerimiz olmak üzere, şube başkanlarıma, il, ilçe ve iş yeri temsilcilerimize, Kadın komisyonlarımıza ve 89. 845 üyemizin her birine şükranlarımı sunuyorum.
Diyanet ve Vakıflar Genel Müdürlüğü çalışanlarının mali, sosyal ve hukuki haklarını koruyan, fikir ve inanç hürriyeti için çalışan, zulme karşı adaletten, haksızlığa karşı haktan yana, entelektüel birikimini eylem ve söylem bütünlüğü ile hayata aktaran tutumumuz en başından bu yana insanımızdan haklı bir takdir, teveccüh ve destek görmüştür, görmektedir. İstikrar ve güvenle yoluna devam sendikamız ilk günkü heyecan ile amacından taviz vermeden yoluna devam etmektedir.
İnsanı önceleyen bu anlayış, Anadolu irfanıyla yoğrulmuş bir bilinçle devam ediyor. Diyanet-Sen’in dünden bugüne faaliyetlerini, söylemlerini, eylemlerini, desteklerini, reddiyelerini, itiraz ve isyanlarını, yetkili ya da taraf sıfatlarıyla kurumlarda, meydanlarda, masalarda ortaya koyduğu iradeyi, direnci ve dirayeti, deklare ettiği eleştirileri, önerileri, talep ve teklifleri bu çerçevede anlamak ve anlamlandırmak gerekir.
Bizim kurucu ilkelerimizin başında hep insanı öncelemek olmuştur. Bu nedenle 75 yıldır Filistin’de devam eden zulüm ve vahşete karşı hep mazlumların yanında yer aldık. Bütün dünyanın gözü önünde Gazze aç, susuz, ilaçsız, ışıksız, gıdasız bırakılmakta; havadan, karadan, denizden durmaksızın bombalanmaktadır. Hastaneler, mülteci kampları ateşe verilmekte çocuklar kadınlar diri diri yakılmakta, Gazze’de tam bir soykırım yapılmaktadır. Bu korkunç insanî trajedi karşısında devletler ya sessiz, sağır ya da etkisiz kalmaktadır. Gazze’ye reva görülen yıkım, kıyım ve katliama sessiz kalmayan kitlelerin protestoları, evrensel insanlık vicdanı, barış ve huzur adına umudumuzu canlandırmaktadır.
İnsanlık adına kabul edilemez olan bu katliamların faillerine karşı topyekûn bir mücadele verilmelidir. Siyonist İsrail’e karşı sadece askeri alanda değil, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda da önleyici, engelleyici tavır ortaya konmalıdır.
Artık sözün bittiği noktadayız. Utancı en zirvesine kadar yaşıyoruz. Biz Filistin’in kaderini Türkiye’nin kaderi olarak görüyoruz. Filistinli mücahitler aslında soykırımcı İsrail ile savaşırken İstanbul’u, Ankara’yı, Diyarbakır’ı savunuyor. Cumhurbaşkanımızın Hamas’ı Kuvayı Milliye olarak nitelendirmesini çok anlamlı buluyoruz. Onlar orada şerefli bir direnişi sürdürüyorlar. Dünyada Müslüman olmadığı halde her yerde protestolar, yürüyüşler yapan insanlara da şükranlarımızı sunuyorum. İnşallah dünyada oluşan bu insani hassasiyet Gazze’deki, Filistin’deki mazlumların kurtuluşuna vesile olur. Geldiğimiz aşamada, kadınlar, çocuklar, masum siviller çadırlarda diri diri yakılırken, katledilirken, soykırım yapılırken dünyaya medeniyet, demokrasi, özgürlük getirmek için yola çıktığını söyleyen BM gibi AB gibi kuruluşların hala üç maymunu oynaması kabul edilebilir bir durum değildir. Artık İsrail’e karşı fiili müdahale şarttır.