Ali Yıldız
Sendikal Alan
Diyanet-Sen’i sendika tarihinde temayüz ettiren en önemli özelliklerinden birisi, sorunları bir mazeret veya ağlama duvarı olarak görmekten ziyade onları bir fırsat olarak değerlendirmiş olmasıdır.
Sendikacılık açısından bunun en iyi tarafı, sendikal aktörün sorunlara çözüm odaklı yaklaşmasını sağlamasının yanı sıra, sorunların ürettiği fırsatları da görüp onlar üzerinden yeni bir vizyon ortaya koymayı temin etmesidir. Özellikle bazı sorunlar mukadderse, onların altında hayıflanmak yaklaşımı sergilemek sendikayı tabiatı itibariyle tüketir.
Sendikacılık, sorunlar ne kadar büyük olursa olsun, sorunların çözülebileceği iyimserliğinden hareket etmek durumundadır. Kötümserlikten siyaset değil kadercilik çıkar ki bu, sendikacılığın düşmanıdır. Dünyayı değiştirebileceğine dair bir inanç taşımayan insanlar sendikacılık yapamazlar.
Bir sendika var olmak için kendi ürettiği ideallere ve değerlere dayanmıyorsa, bir düşmana dayanarak var olmaya çalışır. Birinde ideallerini yücelterek üyelerini, sempatizanlarını motive eder, diğerinde yarattığı düşmanla korkutarak teşkilatı hizaya çeker.
Diyanet-Sen kurulduğu 1998 ve yetkiyi aldığı 2004 yılından bu yana eski sendikacıların bıraktığı bir çok müzmin sorunu çözüme kavuşturmakla kalmadı, çözülemediği için bir tür öğrenilmiş çaresizlik alanına terkedilmiş bir çok sorunu da Diyanet çalışanlarının gelişmesi için bir fırsat alanı olarak yeniden tanımladı.
Sorunları fırsat olarak değerlendirmek, neticede sadece Diyanet-Sen’ in değil, sendikacılığın kazandığı, bakış açısını şekillendiren farktı. Diyanet-Sen bu yaklaşımıyla sendikal alanı da oldukça genişleten sosyolojik gelişmeyi de temin etti.
Türkiye’de sendikal alan alabildiğine genişlemiş durumdadır ve bu alana daha iyiye nasıl gideriz anlayışına karşı, bir tekrara hapsolarak cevap vermek mümkün değildir.
Bugün toplum çeşitlendiği ve geliştiği oranda ihtiyaçlara cevap verecek, sendikacılığında daha fazla fikir alışverişi, katılımda fırsat eşitliği ve adaleti, değişim için açık ve şeffaf imkanlar, kurumsallaşma, talebi göz ardı edilemez bir gerçeklik arz ediyor.
Öteden beri sürüp gelen ya da var olanı savunmak, konforlu olup hem de fikir sahibi olmayı gerektirmez. Değişim ve gelişimi savunmak ise hem yorucudur hem de fikir üretmeyi gerektirir. Bu yüzden insanların ve kurumların çoğu statükocudur.
Sendika, kurumların gelişimi ve değişimi için bir fırsattır. Sendikal fikir üretme konusunda herkesi daha üretici olmaya zorlayabilir. Bu bir açıdan iyi bir şey. En katı politik duruşların duruma göre değişime açık olması, bağnazlıkları törpüleyip toplumsal geçişleri de artırabilir.
Sendikalaşma gerektiğinde, ortak, günlük çıkarlar temelinde herkesin herkesle bir araya gelebildiği heterojen bir yapıdır, dolayısıyla hiçbir ezberin, alanı daraltmadığı alabildiğine geniş bir alan açmış durumdadır.