Hacı Bayram Gür
İnşa ve İhya Medeniyetinin Mirasçılarıyız
Biz inşa ve ihya medeniyetinin mirasçılarıyız. Bizim ecdadımız gittiği her yeri inşa etmiş ihya etmiştir. Asla yakıp yıkmamıştır.
Gerek İslam Medeniyeti gerekse Selçuklu, Osmanlı medeniyet anlayışına baktığımızda vakıf medeniyetini görürüz. Nedir Vakıf medeniyeti insanlara hatta Allah’ın yarattığı tüm canlılara karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek hizmet etmektir.
Dünya hayatının geçici, ahiret hayatının ise ebedi olduğu bilinci ile hareket eden ecdadımız gerek Selçuklu gerekse Osmanlı İmparatorluğu zamanında vakıf müessesesine büyük önem vermiş birçok konuda vakıf kurmuştur. Hiç şüphesiz İslam şehirleri de İslam medeniyetinin en temel unsurlarından biri olan vakıf kültürü ile şekillenmiş, şimdilerde belediyelerin üstlendiği birçok sosyal hizmet, vakıflar aracılığı ile sorunsuz bir şekilde yürütülmüş, Dini ve milli kültürümüzün temellerini insanı esas alan medeniyet anlayışımız oluşturmuştur.
Vakıf, Yunus Emre'nin ifadesiyle yaratılanı yaratandan ötürü sevme, hayır yapma, paylaşma ve dayanışma duygularının kurumsallaşıp somut hâle gelmiş şeklidir. “Halka hizmet Hakka hizmettir”, “Her şey insan için” düşünceleri ile şekillenen bu anlayış her alanda müesseseleşerek günümüze kadar intikal etmiştir.
İslam toplumlarında sistemli karşılıksız hizmet vakıf müessesi ile sağlanmıştır. Bu yüce ruhu devam ettiren ecdadımız Selçuklu da Osmanlı'da da sayısız vakıflar kurmuş, kurulan her bir vakıf infakın en güzel örneklerini vererek uzun asırlar boyunca sıcak bir ana kucağı olarak devam edegelmiştir. Onlar, yüzbinlerce vakıfla toplumu şefkat ve merhametle bir ağ gibi örmüş ve adeta sarılmadık yara bırakmamışlardır.
Vakıf kültürünü zirveleştiren ecdadımız, camiler, çeşmeler, askeri kışlalar, hastahaneler, hatta içtiğimiz sular ve daha isimlerini sayamadığımız nice hayır müesseselerinin yanında yaralı kuşlara hasta hayvanlara bile el uzatmış onlar için tedavi merkezleri kurmuştur.
Sivil toplumu, belli bir yasal düzenleme içerisinde gönüllülük esasına dayalı olarak kendi kaynaklarına sahip, devletten özerk, özel alan ile devlet arasında aracı niteliğinde örgütlü bir sosyal yapılanma olarak tanımlarsak vakıfları da sivil toplum kuruluşlarının en güzel örnekleri olarak değerlendirmemizde bir sakınca yoktur.
Eğitim, sağlık, ibadet, ulaşımın yanında toplum hayatı içerisinde aklımıza gelebilecek hemen hemen her alanda vakıflar aracı ile hizmet sunan ecdadımız, yolculardan, esirleri azad etmeye, okul çocuklarının gezdirilmesinden, fakir kızlara çeyiz teminine, zayıf hayvanların otlayıp beslenmeleri için çayırlar oluşturmaya, sel ve yangın gibi doğal afetlerde zarar görenlere yardım etmeye, iş yapacaklara sermaye bulunmasına kadar bir çok hizmetin mimarı olmuştur.
Ecdadımız fethettiği hiçbir yeri yakıp yıkmamış aksine oranın inşa ve ihyası için çalışmış bu gün bile ayakta duran güzel eserlere imza atmıştır. Fethedilen şehirler vakıflar aracılığı ile imar edilmiş ve kalkındırılmıştır.
Bugün vakıf medeniyeti, o görkemli günlerinden çok uzaktır. Edindiği malı vakıf aracılığı ile ebedileştiren ecdadın yerini bu gün henüz yaşamadığı hayatın 10 yılı ile kredi çekerek mal biriktirme sevdasına düşmüş günümüz insanı arasında huzur bulma açısından da dağlar kadar fark vardır. Aradığımız huzuru bulamıyoruz. Zira insana huzur veren şey, başkalarına faydalı olmak ve onların hayır duasını kazanmaktır.
Vakıf kültürü ve medeniyetinin yeniden ihyası için önce bu medeniyeti oluşturan insan ruhunu yakalamamız gerekmektedir. Halka hizmet ederek, devlete büyük destek sağlayan bu müesseselerimizin yapı taşı kuşkusuz insandır. Hem bu ruhu hem de sivil toplumun en güzel örneği olan vakıfları yeniden ihya edebilmemiz dileği ile esen kalın