Mehmet Bayraktutar
Büyük Türkiye Buluşması
Sizlerin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Türkiye buluşmamız, Diyanet-Sen olarak bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz en geniş katılımlı teşkilat toplantısıdır.
Bu toplantı, ikibinli yılların başında din görevlisi ile sendika kavramını bir araya getirmek istemeyenlerin; din görevlilerinin, vakıf hizmetlerini yürütenlerin sendikal örgütlenmedeki banisi olan Diyanet-Sen’in sendikacılıkta ulaştığı zirveyi görmelerini kolaylaştıracaktır.
2012 yılı resmi sayılarına göre, ülkemizde sendikalaşma oranı en yüksek hizmet kolu Diyanet ve Vakıf Hizmetleri koludur. Hizmet kolumuzda her 100 çalışandan 83’ü sendika üyesidir ve sendika üyesi olan her 100 çalışanın 57’si Diyanet-Sen’in üyesidir. Bunun anlamı, din görevlileri ve vakfı çalışanları, hak ve menfaatlerini aramada ve ortak menfaatlerini korumada kararlıdır. Bunun anlamı, din görevlileri ve vakfı çalışanları, hak arama çabalarında, menfaatlerini koruma çalışmalarında Diyanet-Sen’i yetkin görmektedir, etkili görmektedir. Diyanet-Sen’e ve onun lider kadrosunu oluşturan sizlere güvenmektedir.
Bu güvenin hakkını veren, bu güvenle yol alan, bu güvenle din görevlilerine, vakfı çalışanlarına yeni yollar, ufuklar açan bütün teşkilatımızı yürekten kutluyor, çabaları için, fedakarlıkları için, diğer gamlıkları için, adanmışlıkları için şahsım adına, yönetim kurulumuz adına, hizmet kolumuzun çalışanları adına, ülkem adına şükranlarımı sunuyorum.
Evet, kurulduğumuz ilk günden bu yana çok büyük işler yaptık. Durmadık, durdurulamadık. Yorulmadık, yılmadık, yıldırılamadık. Zorluklar karşısında Hakka sığındık, hak için, haksızlıkları bitirmek için, yeni kazanımlar için mücadele ettik. Yenilmedik sürekli yenilendik. Yaptıklarımızla yetinmedik, yetinemezdik. Din görevlisinin özgür olmadığı bir ülkede dindarların özgür olamayacağı, din görevlisinin mağduriyetlerinin bitmediği bir ülkede milletin mağduriyetinin sona ermeyeceği idrakiyle hareket ettik. Hakkın, hukukun, emeğin, alın terinin kutsallığını öğretmekle mükellef olan bizlerin, din görevlilerinin yer almadığı sendikal sahanın nakıs olacağını anlatarak yola çıktık. Çok şükür, kazandıklarımızın çokluğuna ve üye sayımızın büyüklüğüne bakıp yoldan çıkmadık, mefkuremizi kaybetmedik. Ne kadar çok şey yaptığımızı değil ne kadar çok şey yapmamız gerektiğini esas aldık.
Bu toplantıda da, neler yapacağımızı, geleceğimizi, kazanacaklarımızı ve hedef olarak belirleyeceğimiz kazanımlarımızı teşkilattan öte büyük bir aile olarak tartışarak, istişare ederek birlikte belirleyeceğiz.
Üyelerimizin sorunları, beklentileri ve talepleri ekseninde önümüzdeki dönemdeki yol haritamızı birlikte çizeceğiz. Ancak, sadece hizmet kolumuzla sınırlı bir misyon ve vizyon, Diyanet-Sen’e, Diyanet-Sen’in lider kadrosuna, Diyanet-Sen’in ilkelerine, değerlerine ve mesken tuttuğu zirveye hafif kalır. Ülkemizin sorunlarına, ülkemizin hedeflerine, milletimizin isteklerine, İslam coğrafyasının, ümmetin sorunlarına, çözüm arayışlarına da hep birlikte kafa yoracağız. Çünkü biz sendikacılığı sadece cüzdanları dolgunlaştırmak gibi materyalist bir zemine esir etmedik, etmeyiz, etmeyeceğiz. Bizim sendikacılığımız, cüzdanı büyütürken vicdanı körelten maddeci yaklaşımları reddeder. Bizim sendikamız, komşusu açken tok yatmayı zul kabul eden kadim değerin rehberliğinde hareket eder. Biz, bu anlayışımızla ücretlerle sınırlı cüzdan sendikacılığının da insanlık için ses veren vicdan sendikacılığının da zirvesine yerleştik. Zirvedeyiz ama kimseyi küçük görmeyiz. Zirvedeyiz ama kimseyi öteki ilan etmeyiz. Biz, kendimizi merkeze alıp diğerlerini tefrik etmek için değil, insanı merkeze alıp herkese Hakkı tebliğ etmek için, çalışanların haklarını tahkim etmek için sendikacılık yapıyoruz. Sendikacılığı da, insanı mahlûkun en şereflisi kılan değerlerin, erdemlerin, hikmetlerin inşası ve bu inşanın ürünü olarak neşv-ü nema bulmuş medeniyetimizin ihyası davasının bineği olarak görüyoruz. Bu dün böyleydi, yarında böyle olacak. Diyanet-Sen ve onu büyüten erdemli insan kitlesi; değerlerinden taviz vermeden, diğerlerini incitmeden, yılmadan, yıkmadan, kırmadan, korkmadan Hak için, haksızlıklara son vermek için, zulmü bitirmek, mazluma el vermek için sendikacılık yapıyoruz.
Diyanet-Sen’imizin mümtaz liderleri
Sendikacılığımızı dünyevi bakışla taçlandırma aracı olarak gördüğümüz kazanımlara yenilerini eklemekte kararlıyız. Din görevlisi olarak insanlara sunduğumuz hizmetin Peygamberimizin varisliği olduğunun idrakine sahibiz. Sendikacı olarak da emeği temsil, hakkı teslim görev ve sorumluluğuyla donatıldığımızın farkındayız. Din görevlisi sıfatına halel getirmeden, hakkımız olanı, emeğimize helal kılınanı almaktaki mahir tavrımız devam edecek. Kimseye teslim olmadan, kimseye sataşmadan sendikacılık yapacağız. Herkese selam vererek, herkese hem hal olarak tebliğ etmeye, din hizmetini sunmaya devam edeceğiz. Sendikacılıkta rekabeti, din hizmetinde vakfı hizmetinde millete refakati esas alarak yol alacağız. Bu stratejimiz, bu tarzımız birileri için çok zor hatta uygulanmaz olabilir. Ancak bizim için, insanı, insani değerleri, insan onurunu esas alan Diyanet-Sen için, Diyanet-Sen’liler için artık rutin bir eylemdir. Çünkü, bizler ve temsil ettiğimiz on binler; yürüttüğümüz mücadelenin, somutlaştırdığımız her eylemlerin, söylemlerimizi şekillendiren fikirlerin referansının inancımız ve imanımız olduğunun bilinciyle yol alıyoruz.
Herkesten çok almak, çoğa sahip olmak gibi bir tamahkarlığın esaretine düşmeden, hakkımızı almanın, hak ettiğimize sahip olmanın ferasetiyle hareket ediyoruz. Adalet sendikacılığı yapıyoruz. Kadim Genel Başkanımız Ahmet YILDIZ, sendikamızı ve sendikacılığımızı, asırlar öncesinin faziletlilerin, erdemlilerin yeminine Hılf-ul Fudula dayandırmış, sendikacılığın yerini kitapta arayanlara hem kitaptan hem de o kutsi hayattan kaynak göstermişti. Bu vesileyle, sendikamızın kuruluşunda, din görevlilerinin ve vakıf çalışanlarının sendikal örgütlenme hakkını elde etmesinde öncülük yapan ve fikirleriyle, tarzıyla, tavrıyla yolumuzu aydınlatan Genel Başkanımız Ahmet YILDIZ ağabey başta olmak üzere bu kutlu mücadeleye değer katanlara, emek verenlere şükranlarımı sunuyorum. Dünya hayatını tamamlamış olanlara rahmet, yaşayanlara ömrü saadet diliyorum.
Kıymetli arkadaşlarım
Sadece bizim ülkemizin değil dünyanın ilk müstakil din görevlileri sendikası olan Diyanet-Sen , 65 bin üyesiyle ve üyelerinden aldığı güçle, zamanın erdemliler hareketidir. 18 Ağustos 1998’de sendikamızın tohumları atılırken bize engel olmaya çalışanlar hatta daha da ileri gidip örgütlenme çabamızı değersizleştirmeye çabalayanlar, yaptıklarımızı gördükçe, yapacaklarımızı öğrendikçe fikri nedamete düştüler. Onların bile takdir etmek zorunda kaldığı başarılarımız ve kazanımlarımız; din görevlisi olarak sadece öğüt verici değil örgüt kurucu olduğumuzun da bi hakkın teslim etmekten başka yol bırakmıyor.
Diyanet-Sen olarak, özgürlük yokluğunun, itibar yoksunluğunun kaderimiz olmadığını bilerek hareket ettik. Geçmişte yaşamış olduğumuz sıkıntılar üzerinden, sıkıntısız bir gelecek için neler yapmamız gerektiğini birlikte belirledik. Bireysel kararlarını istihareyle belirleme yetimizi, kurumsal kararlarımızı istişareyle belirleme hassasiyetine dönüştürdük. Hedefleri büyük, davası büyük bir örgüt olmanın meyvelerini kısa sürede toplamaya başladık. Sendikal hareketin daha verimli olması için, tek yürek olduk. Bu güç ve birliktelik, sizin eserinizdir. Bu eserin mimarı, sadece nefsini değil neslini de korumayı kendisine şiar edinenlerin ortak adresi, diyanet ve vakıf çalışanlarının yetkili sesi Diyanet-Sen’dir.
Diyanet-Sen’in hedefi, sadece üye sayıları üzerinden tescillenmiş en büyük olmak değildir. En büyük olmak ancak nefsimizi tatmin eder. Biz, en büyükten de öte en iyi olmak zorundayız. Sayılara mahkum büyüklük bize yetmez. Saygıya mazhar, sevgiye mazhar olmamızı sağlayacak olan, sendikal alanda en iyi olmaktır. En büyük olmak suretiyle nefsimize hitap etmek büyük bir sınavdır. Bu sınavda başarılı olmak istiyorsak, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da en iyi olmak suretiyle neslimize hitap etmek durumundayız. Sayısal büyüklüğümüz, bizi yetkili kılmıştır. Yetki kimliktir, yetki taraf olmaktır. Yetki söz sahibi olmaktır. Ancak, kimliği ve taraf sıfatını derinleştirecek olan yetkiyi başarıyla taçlandıracak olan sayısal büyüklüğümüzden ziyade en iyiye ulaşmak konusundaki kararlılığımızdır. Bu salonda o kararlılık var. Bu salonu dolduran Diyanet-Sen’in lider kadrosu, en iyinin arayıcısı ve tasarlayıcısı olarak buradalar. Sendikal zeminde sık kullanılan bir ikilime etkili ve yetkili sendika. Kulağa hoş geliyor. Burada bir ayrıntıyı gözden kaçırmayalım. Biz yetkili olduğumuz için etkili değiliz. Etkili olduğumuz için, yetkiyi elde ettik. Niceliğimiz üzerinden nitelik kazanmadık. Niteliklerimize bağlı olarak nicel olarak büyüdük.
Sendikamızın büyüme süreci, en iyi olma kararlılığı sadece kurumsal sonuçlar doğurmadı. Biz büyüdükçe, din görevlilerinin hakları, vakıf çalışanlarının hakları da büyüdü. Biz en iyiye yakınlaştıkça, çalışma şartlarımız da iyileşti. Hani o bilindik şarkıda geçen “Biz büyüdük ve kirlendik dünya” tespitinin aksine, Diyanet-Sen büyüdükçe, Memur-Sen büyüdükçe ülkemin kirli oyun tasarlayıcısı kurumları, milletimize kurulan kirli tezgahlar, devletin derinlerine sirayet eden kirli anlayışlar temizlendi ama henüz pir-ü pak da olmuş değil. Ülkemizin geçmişin bütün kirlerinden arınması, milleti düşman gören bütün tezgahların bozulması, insanımızı ve değerlerini esas alan yeni bir iklimin oluşması, özgürlüğün, adaletin, eşitliğin bi hakkın tesisi için daha da büyümeliyiz. Diyanet-Sen daha da büyümeli, Memur-Sen ailesine mensup olanların sayısı daha da artmalı. O yüzden, Diyanet-Sen’in 15 Mayıs 2013 hedefini 75 bin üye olarak belirledik. Diyanet-Sen, 75 milyonun gönlüne hitap eden, 75 milyona hizmet eden, 75 milyona hürmet eden 75 bin gönül insanıyla, 75 bin hizmet adamıyla medeniyet davamızın, Memur-Sen’in soylu mücadelesinin akıncısıdır. Memur-Sen’de yetkinin besmelesi olan Diyanet-Sen, teşkilatıyla, üyesiyle bu ülkenin demokratikleşmesinin, milletimizin özgürleşmesinin, devletin sivilleşmesinin hatmine katkı sunacak ve bu hatmin duasının da seslendiricisi olacaktır. 2013 hedefimizi buna göre belirledik ve “75 Milyona Hizmet İçin 75 Bin Hürmet İnsanı”, “75 Milyona 75 Bin Yol Gösterici” şeklinde sloganlaştırdık. Evet, Diyanet-Sen, din görevlileri ve vakıf çalışanları için mücadele ederken, sizler ve bizler hep birlikte insanımızı aydınlatacağız, onlara ışık olacağız. Medeniyetimizi ihya ve inşa etmek için milletimizin bütün fertlerine yaşına, cinsiyetine, ırkına, diline bakmadan irşad pencereleri açacağız. Karanlıkla birlikte savaşacağız, cehaleti hikmetli bilgiyle, ataleti Muhammedi bilinçle birlikte alt edeceğiz. Yormayacağız, yorulmayacağız. Dayatmayacağız, dayanışma içinde yol alacağız. Çalışacağız, çabalayacağız ve o kutlu muştunun hep birlikte öznesi olacağız.
Kıymetli dava arkadaşlarım
Yetki sahibi olduğumuz günden bugüne kadar elde ettiğimiz onlarca kazanımımız var. Bu kazanımlarımızın en büyüğü, hiç şüphesiz toplu sözleşme hakkıdır. Bu hakkın mimarı Memur-Sen’dir. Memur-Sen’e bağlı sendikalardır. Diyanet-Sen’dir, Diyanet-Sen’lilerdir. İlk toplu sözleşme görüşmelerini 2012 yılında gerçekleştirdik. İnşallah toplu sözleşmeyi de ilk defa 2013 yılında imzalarız. İlk toplu sözleşme sürecinde genel toplu sözleşme konuları boyutuyla önemli kazanımlar elde ettik. Hizmet kolumuz itibarıyla ise, yıllardır üzerinde durduğumuz dini bayramlardaki çalışmalarımız için fazla çalışma ücreti ödenmesi talebimizi kazanıma dönüştürdük. Bu kazanımı, ücret tutarı istediğimiz yükseklikte olmasa da anlamı büyük bir kazanım olarak görüyoruz. Çünkü, dini bayramlardaki çalışmamızın fazla çalışma olduğu müktesep bir olarak kayıt altına alınmış oldu. Bundan sonra fazla çalışmanın hem ücretini hem gün sayısını arttırmak ve hem de hafta sonlarını da bu kapsamın içine dahil etmek için çaba sarf edeceğiz.
Bu yılki toplu sözleşme görüşmelerine yönelik hazırlıklarımızı başlattık. Toplu sözleşme masasına taşıyacağımız tekliflerimizi masa başında değil her zaman olduğu gibi sahanın nabzını tutarak hazırlayacağız. Şube başkanlıklarımızın, il temsilciliklerimizin sahadan aldıkları talepleri, beklentileri esas alarak tekliflerimizi oluşturacağız ve hep birlikte son şeklini vereceğiz. Toplu sözleşme sürecinde bütün teşkilat olarak sorumluluk alacağız. Görüşmenin sadece masa bölümünü genel merkez olarak yürüteceğiz. İnanıyorum ki; 2013 toplu sözleşme görüşmeleri genelinde kamu görevlilerinin özelinde de Din ve Vakıf Hizmetleri Kolu çalışanlarının yeni kazanımlara daha iyi çalışma şartlarına ve nihayetinde insana hizmet etmekten kaynaklanan itibarlarının artışına zemin olacaktır. Bütün bu öngörüleri size güvenerek, sizin heyecanınıza dayanarak ifade ediyorum.
Neler yaptığımızı hatırlayarak neler yapabileceğimizi tahayyül edebiliriz. Ders ücretleri, izin hakları, seyyanen zamlar, teşkilat yasası gibi kazanımlarda en büyük pay bizimdir, 72 şubesiyle, 15 il temsilciliğiyle Türkiye’nin en ücra köşesine kadar örgütlenmiş ya da teşkilatının temsilcisi bulunan Diyanet-Sen’indir.
İLİTAM yoluyla, ön lisans mezunu arkadaşlarımızın lisans tamamlamalarını sağlamak için yoğun bir gayret sarf ediyoruz. Diyanet İşleri Başkanımız, ‘‘İmamlar, doktora yapmalı doktor olmalı” diyordu. Doğru söylüyor ama eksik ifade ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din görevlilerinin yüksek lisans yapması, doktora eğitimi alması için gereken tedbirleri aldığını alacağını da aynı cümle içerisinde ifade etmeliydi. Sabahın beşinden gecenin onbirine kadar uzanan geniş zaman dilimle mesai süresi içerisinde, din görevlileri eş olmanın, ebeveyn olmanın, evlat olmanın, komşu olmanın, dost olmanın sorumluluklarını yerine getirme, güzelliklerini yaşama fırsatı dahi bulamıyorlar. Doğumundan ölümüne kadar bireye hayatının birçok alanında doğrudan hizmet sunan din görevlileri, hem donanımlarını hem de unvanlarını artıracak her türlü sürece dahil olmak istiyor. Ancak, hak veriliyor fırsat verilmiyor. Hak verilip fırsat verilmeyince, tavşana kaç tazıya tut misali karşımıza çıkıyor. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu konuda gerçekten yol almak istiyorsa, kendi ifade ettiği hedefe gerçekten ulaşmak istiyorsa sorumluluk almalı, artan üniversite sayısını da dikkate alarak yerel imkanlarla lisans programı, doktora programı açılması konusunda YÖK’le üniversitelerle içeriğine yetkili sendika olarak bizi de davet ederek protokol düzenlemeli ve bir an önce ortak bir çalışma başlatmalıdır. Bu noktada, on iki yıldır üzerinde ısrarla durduğumuz ve kararlılık gösterdiğimiz Diyanet Akademisi önerimiz hayata geçiyor. Yoğun çalışmalarımız, meyvelerini verdi, Diyanet Akademisi açılıyor. Bu sizin eserinizdir. Diyanet-Sen’in mührüdür.
Değerli Dostlarım
Biraz önce neler yaptığımızı, neler kazandığımızı, neleri değiştirdiğimiz hatırlamanın, neler başarabileceğimiz konusunda önemli olduğunu ifade etmiştim. Diyanet-Sen’in din görevlilerinin ve vakıf çalışanlarının haklarını korumak ve geliştirmek adına yola çıktığı günden bu yana çok şey değişti. İstediklerimiz hayata geçti. Eleştirdiğimiz uygulamalar, sona erdirildi. Din görevlilerinin, yürüttükleri görevin önemi ile bağdaşmayan ücret ve maaşları bizim çalışmalarımızla arttı. Yetkiyi elimize aldığımız günden bugüne, Diyanet İşleri çalışanlarımızın refah seviyelerini olması gereken düzeye yakınlaştırdık. Yeterli görmüyoruz, ancak elde ettiğimiz kazanımlarında küçük olmadığını biliyoruz.
28 Şubat zihniyetinin Namaz ’a, Kur-an’a daha geniş anlamıyla İslama ve Müslümanlara karşı olan tutumlarının en bariz ve sert şekilde hisseden kitle şüphesiz biz din görevlileri olduk. Toplumla buluşmamızı, insanlarla hem hal olmamızı engelleyen kararlar ve kurallarla önümüze set çekmeye çalıştılar. Bu seti aştığımızda, tehdit ettiler, tefrik ettiler. Kuran öğrenmede asgari yaşı 15’e kadar yükselttiler. Yaz Kuran kurslarını engellemeye çalıştılar, kısmen de geçici başarılar elde ettiler. Çünkü, karşılarında haksızlıklarını, dayatmalarını haykıracak örgütlü bir gücün olmamasının rahatlığıyla hareket ettiler. Örgütlendiğimiz 1998 yılından bu yana, suyu tersine akıtıyoruz. Milletimizle hem hal ediyoruz. Yaz Kuran kurslarına daha fazla sayıda öğrenci alıyoruz. Kuran öğretimine başlangıç için getirilen 15 yaş sınırlaması Diyanet-Sen’in ve Memur-Sen’in kararlılığıyla tarih oldu. Kuran Kursu öğreticisi istihdam edilmeye başlandı. Bu öğreticilerimizin önce sözleşmeli olarak sonra kadrolu olarak istihdamını sağladık. Ders görevi yerine getirdiklerini anlattık. Öğreticilere ve Yaz kuran Kurslarında görev alan din görevlilerine ek ders ücreti ödenmeli dedik. Ek ders ücreti almalarını sağladık.
Bu çabalarımız ve kazanımlarımız sadece Kuran eğitimi verenler için değil Kuran eğitimi almak isteyenler için de kazanımdır. Kuran eğitimi alanların sayısı arttı. Bu eğitimlerin verildiği hizmet binalarının fiziki şartları düzeltildi.
Manevi hizmetlerin maddi gerekçeler üzerinden eksik personelle, düşük ücretle verilmesinin sosyal maliyetinin ödenemez olduğunu haykırdık. Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaç duyduğu kadroların verilmesini sağladık. Yıllardır doldurulmayan boş kadroları doldurduk. 2001 yılında 20 bin kadro istemesine karşın sadece bir kadro veriler Diyanet İşleri Başkanlığı resmi bizim sayemizde gerilerde kaldı.
Vekil imamların kadroya alınması ve din hizmetini emeğine, ekmeğine dair kaygılardan uzak olarak sunması da sizlerin eseridir. Yetki aldığımız da 12.500 vekil imam arkadaşımızın mağduriyeti, Diyanet-Sen’in girişimleriyle yürürlüğe konulan bir kanunla kadroya alınmaları suretiyle giderildi.
Din görevlilerinin hükümet icraatlarını eleştirdiği iddiasıyla cezalandırılmasına gerekçe yapılan Ceza kanunu hükmünün kaldırılması/değiştirilmesine ilişkin kararlılığımız sayesinde, suçun kapsamı ve cezanın niteliğinde değişiklik yapılmasını sağladık. Yönetenlerine nasihat etmesinin yasaklanması suretiyle din görevlisinin görevini eksik yapmaya zorlanması garabetine hep birlikte büyük oranda son verdik.
Maaş ödemesi kaynaklı promosyonların tamamının Diyanet ve vakıf çalışanlarına ödenmesini sağladık. 40+40 ile başlayan ve denge tazminatı adıyla gerçekleştiren ilave ödemelerin miktarının artırılmasını, 2008 yılından itibaren ek ödeme adıyla yapılan ödeme tutarlarının Diyanet İşleri personeline daha yüksek ödenmesini sağladık. Bu konuda 666 sayılı KHK ile yaşadığımız mağduriyeti de inşallah Konfederasyonumuz Memur-Sen’in desteğiyle 2013 toplu sözleşme görüşmelerinde gidereceğiz.
Sözleşmeli (4-B) personelin asker dönüşü göreve dönme, becayiş suretiyle yer değiştirme, sağlık ve eş durumu nedeniyle yer değişikliği hakları sağladık.
YÖK üzerinde kurduğumuz baskıyla İlahiyat Ön Lisans diplomalarına konan “Bu diploma Diyanet’ten başka yerde geçmez” şerhi kaldırttık. Yurtdışından alınan diplomalara denklik aldık. Ayrıca katsayı engeline son verdirdik. Ek göstergeleri, kısmi olarak da olsa artırdık. Amacımız, 3600 ek göstergeyi almak. Astsubaylara tanınan bu hakkın, çoğu lisans mezunu olan din görevlilerine verilmemesinin yanlışlığını anlatmakta ve bu yanlışlığa son vermekte kararlıyız.
İhtisas kurslarının sayısını fazlalaştırdık. Otuz yılı aşkın süredir ihmal edilen Teşkilat Yasası düzenlemesinin çıkması, Diyanet-Sen’in, Diyanet-Sen’in kararlı sendikacılık anlayışının ürünüdür.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda din görevlilerine mahsus kariyer sisteminin hayata geçirilmesini sağladık. Sistemin aksayan yönlerini de yakın vadede düzeltip, bu sistemin mağduriyet oluşturan hükümlerden arınmasını sağlayacağız.
Çalışma barışını bozan ve görev motivasyonunu azaltan, personel ve idari mali işler şube müdürlüklerine atanmada ilahiyat mezunu olma şartının kaldırılmasını sağladık. Hac görevlendirmelerinde eşit ve adil bir sistemin kurulması bizim önerimiz ve eserimiz. Hacca görevli olarak din görevlilerinin eşlerinin de kendilerine refakat etmesi hakkı, sizin başarınızdır. Diyanet-Sen’in eseridir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurt dışı teşkilatlarında ve hizmetlerinde görevlendirmede idarecilerin inisiyatifine son verdik. Sınav sisteminin tesis edilmesi suretiyle liyakat esaslı bir uygulamaya geçilmesini sağladık. Din hizmetinin sunulduğu hizmet binalarının temizliğinin yerel yönetimlerce yapılması uygulamasının başlaması da, bizim eserimiz.
Üyelerimizin ferdi kaza sigortasıyla teminat altına alınması, sendika üyesi kamu görevlilerine toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesi Memur-Sen’in öncülüğünde üyelerimize sağladığımız kazanımlar. Kamu görevlilerine bir derece verilmesi, ikamet mecburiyetinin ve hafta sonu il dışına çıkışta izin uygulamasının kaldırılması da Konfederasyonumuzla birlikte ürettiğimiz diğer kazanımlardan sadece ikisini oluşturuyor. Evet, bütün kazanımlarımızı ifade etmek gibi bir niyetim yok. Buna zaman yetmez. Ama özellikle bir hususa değinmek ve bu konuda teşkilatımızın saha liderleri olan sizleri özellikle uyarmak istiyorum.
Biraz önce saydığım ve bir çoğunu ifade etmediğim bir çok kazanım sizlerin, bizlerin kısaca Diyanet-Sen’in eseridir. Emeğimizi zayi etmeyelim. Bizim emeğimiz üzerinden rakiplerimizin palazlanmasına ne izin verelim ne de göz yumalım. Rakip sendikalar, bizim kazanımlarımızı sahiplenmek için her türlü yolu deniyor, farklı entrikalar ortaya koyuyor. Gece gündüz demeden, ailelerimizi, eşlerimizi, evlerimizi, çocuklarımızı ihmal ederek ya da onların fedakarlıklarına sığınarak elde ettiğimiz kazanımları kendi malları gibi göstermesine fırsat vermemek de hepimizin ortak sorumluluğudur. Özellikle 2004 yılından bu yana ne elde edilmişse bizim eserimizdir. Hayal dahi edemedikleri kazanımlarımızı kendilerine mal etmek isteyenler, dün olduğu gibi bugün de yarın da olacaktır. Ancak, onlar, emeğini zayi ettirmeme kararlılığımızla elleri boş dönecek, emellerine ulaşamayacaktır. Biz emeğimizi de, ekmeğimizi de, eserimizi de kimseye çaldırmayız.
Değerli dava arkadaşlarım, yol arkadaşlarım
Din görevlileri olarak, din görevlilerinin sendikası olarak yaşamakta olduğumuz bir sıkıntıyı, yaşanmaması gereken bir süreci özellikle ifade etmek istiyorum. Kendileri de esasen birer din görevlisi olan il ve ilçe müftülerimizin, idari amir bakışıyla din görevlilerine yaklaşmasını ne makul ne de makbul bir tavır olarak görüyoruz. Müftü kardeşlerimiz ve dostlarımız, kendilerinin değer vermemesi, kıymet atfetmemesi halinde toplumun da din görevlilerine benzer bir tutum sergileyeceğini göz ardı etmemelidir. Din hizmeti tek kişi eliyle yürütülecek kadar basit ve kolay bir hizmet değildir. Elbirliği, yürük birliği, hedef birliği, mesaj birliği gerektirir. Ne yazık ki, bu gerçeği es geçen, bu gerçeğe sırtını dönen arkadaşlarımız var. Onlara, koltuklarına mündemiç idari yetkilere değil kalplere derc edilmiş insan sevgisine itibar etmelerinin daha doğru olduğunu hatırlatıyorum. Bizim işimiz tebliğdir. Bizim işimiz, imanı tahkimdir. Hem tebliğ, hem imanı tahkim umera işi değil ulema işidir. Tebliğ için alim olmak yetmez arif olmak da gerekir. İlim, irfanla bezenmedikçe, alim arif tavırla kuşanmadıkça, avam sesimizi duyar ama sözümüzü anlamaz. Oysa biz kulaklara değil kalplere hitap eden bir mesajın taşıyıcılarıyız. Tam da bu nedenle, müftülerimiz müşfik olmalı, müftülerimiz mükrim olmalı, müftülerimiz mümbit bir din hizmetinin sunumuna katkı sunmalıdır. Millete rehberlik yapmak sorumluluğuyla donatılan din görevlilerine, daha etkin, daha verimli hizmet sunmanın hem imkanlarını hem de fırsatlarını verebilmelidir.
Diyanet-Sen’imizin fedekar öncüleri kıymetli arkadaşlarım
Sendika olarak, din görevlileri olarak sadece Türkiye’yi esas alan bir hizmet zeminine kendimizi mahkum etmemeliyiz, edemeyiz. Medeniyet havzamızdaki bütün coğrafyalarla, bütün toplumlarla ilgilenmek durumundayız. Mümin mümin’in kardeşidir düsturuyla, başta yakın coğrafyamız olmak üzere bütün İslam coğrafyasına ilgi duymalıyız. Mahzun milletleri, mazlum coğrafyaları, mağdur Müslümanları hizmet sorumluluğumuzun hak sahipleri olarak görmeliyiz. Sudan’da, Pakistan’da, Arakan’da, Filistin’de, Suriye’de duamıza ihtiyaç duyanların olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Memur-Sen Konfederasyonumuzun bu kapsamda yapmış olduğu faaliyetler Diyanet-Sen olarak konuya nasıl bakmamız gerektiğini özetliyor. Evet, Diyanet-Sen olarak kendi alanımızda, çalışma hayatında, din görevlilerinin ve vakıf çalışanlarının durumlarında büyük değişimlere, büyük kazanımlara imza attık. Ülkemizin demokratikleşmesine, millet iradesinin üzerine serilmiş darbe örtüsünün kaldırılmasına, vesayet ikliminin son bulmasına katkı sunduk. Ancak,
Filistin’de, Gazze’de İsrail zulmünü sona erdirmeden,
Afganistan’da, Pakistan’da akıtılan Müslüman kanını durmadan,
Myanmarda Müslümanlara yönelik soykırım bitirmeden,
Türkistan’lı kardeşlerimizi Çin’in sinsi asimilasyon politikaları ve kan dökmelerinden kurtarmadan,
Esed ve onun kanlı Baas rejiminin mağdurları Suriyeli kardeşlerimizi mahzunluktan kurtarmadan,
Fransa’nın daha fazla sömürmek adına Mali’deki insanlık dışı müdahalesine son vermeden Irak’ta ve Libya’da petrolün sahibi olmak adına yürütülen katliam senaryolarının yeniden sahneye konulmasını engellemeden, medeniyet davamızın gereğini yapmış olmayız. Sendikacılığımızın hakkını tam vermiş olamayız.
Bilginin değişim ve üretim hızının artık dakikalarla ifade edildiği bir çağı yaşıyoruz. Bu baş döndürücü hız, ekonomiden, hukuka, siyasetten, sosyolojiye, matematikten, kimyaya insanın var oluşundan bu yana ürettiği bilgi bakiyesini tehdit ediyor. Bilgi dünyasındaki değişimi yönetenlerin, yeni bilgiyi üretenlerin sınır tanımaz rekabet ve hakimiyet hırsı, hem insanın hem de insanlığın ortak kabusu olarak karşımızda duruyor. İnsana değerlere sahip olmak yerine, değerli ne varsa maliki olmak hedef olarak sunuluyor. Mülkiyeti esas alan insan tipolojisi, çağın gereği olarak dayatılıyor. Nasıl elde ettiğini değil ne kadar elde ettiğini önceleyen kör ve gayri insani tutum, bilinç olarak, erdem olarak pazarlanıyor. Bütün bunları, küreselleşmenin ve küresel rekabetin doğal sonucu olarak görmemiz de, son cümle olarak ifade ediliyor. Kutlu ve evrensel mesajın taşıyıcıları, alemlere rahmet olarak gönderilen Nebiler Nebisi’nin takipçileri olarak, bu kandırmacaya, bu dayatmaya, bu pazarlamaya itibar etmeyeceğiz. Bu nasıl bir küreselleşmedir ki, batıya zenginlik İslam coğrafyasına ölüm getiriyor. Bu nasıl bir küreselleşmedir ki; savaşlar sadece İslam coğrafyasında gerçekleşiyor. Bu nasıl bir küreselleşmedir ki; Müslüman coğrafyada gözyaşı ve feryatlar dinmezken, diğer coğrafyalarda pastayı nasıl paylaşalım pazarlıkları yapılıyor.
Evrensel bildirgelerinde, uluslararası anlaşmalarında adaletten, eşitlikten, insan onurundan, özgürlükten, hakça paylaşımdan bahsedilen dünyada, adalet terazisi tek kefeli hale gelmiş. Eşitlik, ayrımda ve ayrıcalıkta eşitlik olarak yamalı bohçaya dönmüş. İnsan onurunu kurtarma iddiasıyla hareket edenlerin ordularından çıkan mermilerden canını kurtarmak imkansız hale gelmiş. Özgürlük getirme, demokrasiyle tanıştırma iddiasıyla İslam coğrafyasına akın edenler, Müslümanları kanla, katilamlarla, sömürüyle tanıştırıyorlar. II. Dünya Savaşı’nın ürünü Birleşmiş Milletler, devletler arası eşitliğin, milletlerarası adaletin tesisini sağlamak bir tarafa eşitliği yok sayan organizasyon yapısıyla, İsrailin terörist uygulamalarına uluslararası düzeyde seyirci kalmaya hukuki ve siyasi gerekçe üretmekten başka bir işlev görmüyor. Bu nasıl bir Birleşmiş Milletler ki, genel kurulunda her ülkenin eşit olduğu dekoru üzerinden asli karar verici ve yaptırım kararı alıcı Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip ülkeler arasında İslam coğrafyasından bir tane ülke yok. Bu düzen sürdürülebilir ve tahammül edilir değildir. Yeni bir dünya istiyorsak, adil bir dünya talep ediyorsak bu düzen değişmelidir. Dünyanın düzeninin değiştirme talebi büyük bir iddiadır. Böyle büyük bir iddianın samimiyet testinden geçmeyi de gerektirir. Bizim için ülkemiz için bu test, önce kendi ülkemizin müesses nizamının tam olarak ıslah edilmesi ve o nizamın bütün antidemokratik kurallarının tarihin çöp sepetine atılmasıdır.
Değerli kardeşlerim
Dünyanın yeniden düzenlenmesini istiyorsak önce kendimizi yenilemeyiz. Kendi ülkemizi yenilgilerinden, eksikliklerinden, yanlışlarından arındırmalıyız. Bu yüzden, yeni anayasa diyoruz. Bu yüzden, darbe anayasası ile ileri demokrasi iddiası bağdaşmaz diyoruz. Dünyanın ihtiyaçlarına, dünyanın beklentilerine cevap verebilmek için önce kendi milletimizin ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak zorundayız. Bu ülkenin ve milletin en büyük beklentisi, darbe anayasasıyla yönetilme ayıbından kurtulmaktır. Bu ülkenin en büyük ihtiyacı, özgürlüğü, sivil iradeyi ve demokrasiyi merkeze alan, insan onurunu korumayı asli görevi sayan yeni ve sivil bir anayasadır.
Dinini yaşadığı için cezalandırılan, dindar olduğu için öteki ilan edilen, dini hassasiyetleri siyasi sembol olarak görülüp özgürlükleri elinden alınan mümtaz millet; dini özgürlüklerin teminatı olan, manevi eğitimi hem insani hem de temel ihtiyaç olarak görüp hak olarak düzenleyen yeni anayasa talebini ve teklifini tam otuz yıldır sürekli dillendiriyor. Yetmedi, 2010 referandumunda böyle bir anayasanın yazılması için gerekli anayasal değişimleri onaylıyor. Darbecilerin bir ya da iki yılda anayasa yazdığı bir ülkede tam otuz yıldır sivil irade anayasa yazamıyor, yeni bir anayasa yapamıyor. Sivil bir anlayışla anayasa yapılamaz ithamlarına fırsat vermeden, 2013 yılında yeni anayasayı yazmalı ve yürürlüğe koymalıyız. Kendi siyasal düzenini, kendi hukuk düzenini, kendi adalet tasarımını yenileyemeyen bir ülkenin ve toplumun, yeni bir dünya düzeni kurulması iddiası ve itirazı, başkalarından önce kendi mensupları tarafından mizah konusu yapılır.
Yeni Anayasa, toplumun bütün kesimlerinin, bütün taraflarının mağduriyet kaynaklarını söndürecek kapsamlı ve geniş etki alanına sahip bir çalışmadır. Ancak, mevcutta devam eden ve Anayasal bir düzenleme olmaksızın sona erdirilecek bir mağduriyet var ki, kamu görevlilerimiz ve milletimiz bunu her an ve her gün yaşıyor. Evet, darbe kalıntısı kılık-kıyafet yönetmeliğinden ve onun ürettiği gayri insani yasaklardan bahsediyorum. Öyle yasaklar ki, emeği ve ekmeği tehdit altına alıyor. Öyle bir yasaklar ki, bireylere mevzuatla kimlik dayatıyor veya kimliksiz olmayı dayatıyor. Otuz yıldır devam eden bu yasağa son verilmesi için kanun teklifi hazırlamaya, kanun tasarısı sunmaya, anayasada değişiklik yapmaya gerek yok. Yapılması gereken, darbecilerin kaleminden çıkan yasakları, milletin talebiyle silmek. Yapılması gereken, yönetmelik değiştirmek, Resmi Gazete’de her gün bir sürü yönetmelik yayımlanıyor, bir sürü yönetmelik değiştiriliyor. Otuz yıldır bu Yönetmelik değiştirilmiyor. 2010’da Anayasada kapsamlı değişiklik yapan millet gerçeğinin karşısında, otuz yıldır yönetmelik değiştirmeyi beceremeyen bir devlet gerçeği hala duruyor. Bu gerçeğin değişmesi için Memur-Sen olarak milletimizden talepte bulunduk. Özgürlüğün altına imza koyun, devlet harekete geçirelim. İnancımıza, insanlığımıza yönelik hakaret anlamı taşıyan hükümet harekete geçirelim dedik. On milyon imza toplayalım, otuz yıllık yasaktan kurtulalım. Başörtüsü takanların değil başörtüsüne kafayı takanların sorunlu olduğu gerçeğini haykıralım dedik. Biz on milyon imza istedik milletimiz 12 milyon üç yüz bin imza verdi. Biz, imza atmalarını istedik, milletimiz imza toplamayı da görevi saydı. 12 Milyon 300 bin imzayı önümüzdeki hafta hükümete teslim edeceğiz. Bunların milletin imzası, bunlarda darbecilerin yasakları diyeceğiz. Milletin imzasıyla, darbecilerin yasaklarına son verin diyeceğiz. Milletin evetiyle darbecileri yargılayan Türkiye’nin, milletin imzasıyla darbe ürünü yasaklardan kurtulmasını isteyeceğiz. Bir zamanların gündem ifadesiyle “bu yasak ya kalkacak ya kalkacak” diyoruz. Ya hükümet yönetmeliği değiştirerek kaldıracak ya da biz milletin imzasının yönetmelik hükmünden daha üstün olduğunu haykırarak bu yasağı fiilen sona erdireceğiz. Bu vesileyle, bu kampanyanın yürütümünde görev alan Diyanet-Sen’imizin bütün teşkilatına ve kampanyanın hedefin üstünde bir sonuçla tamamlanmasını sağlayan milletimize şükranlarımı ifade ediyorum.
Değerli Dostlarım,
Dünyanın ilk din görevlileri sendikası, Memur-Sen ilk yetkili sendikası Diyanet-Sen, sendika olarak sendikacılık olarak artık ekoldür.
Çıtayı siz yükselttiniz. Aşağı çekme lüksümüz yok.
Milletimiz, ülkemiz, dünyanın farklı coğrafyalarındaki kardeşlerimiz hürmet bekliyor, hizmet bekliyor.
Din görevlileri, yeni haklar için tek adresin, yeni kazanımlar için tek merkezin Diyanet-Sen olduğu konusunda hem fikir.
Davamız ve sorumluluklarımız büyük.
Evet misyonumuz büyük.
Çağlar ötesine seslenen kutsi mesajlardan beslenen vizyonuyla Diyanet-Sen’imize hafif gelir bu yük.
Bedelinin ne olacağının hesabını yapmadan,
Nefsi davranıp birbirimizle hesaplaşmadan,
Kim isterse istesin hesap vermekten korkmadan,
Kutlu yolculuğa, soylu mücadeleye devam edeceğiz.
Kazanmaktan, kazanım üretmekten,
Tebliğ etmekten, milletin iradesini ve imanını hep birlikte tahkim etmekten
Yorulmayacağız, vazgeçmeyeceğiz.
Ülkemizin demokratikleşmesine,
Milletimizin özgürleşmesine,
Devletin sivilleşmesine
Vaziyet etmeyi görev bildik, görev bileceğiz.
Din görevlisinin, vakıf çalışanının haklarını ve itibarını artırmanın,
Din hizmeti sunanları, Vakıf hizmetlerini yürütenleri hak ettikleri ücretlere kavuşturmanın
Hesabını yapacağız. Karşı çıkanlarla, desteğini esirgeyenlerle hesaplaşacağız.
75 Milyonun 75 bin gönül eri olmakta kararlı olacağız.
75 Milyon için 75 bin dava adamı olarak yol alacağız.
Kimseye küsmeden, kimseyi küstürmeden
Ötekileştirilmeye izin vermeden, kimseyi öteki ilan etmeden
İnsan diyeceğiz, insan onurunu çiğnetmeyeceğiz.
Genel Kurulumuzda deklare ettiğimiz,
Sizlere söz verdiğimiz, sizinle birlikte yük altına girdiğimiz
Her konuya eğileceğiz ama hiç kimseye boyun eğmeyeceğiz.
Dilimiz haklarımızı anlatmaktan,
Aklımız, mücadele etmekten,
Gönlümüz, sevmekten,
Kalbimiz iman etmekten haz alıyor.
Herkesin bizden olmasını sağlamak mümkün olmayabilir
Fakat herkesin bizle olmasını mümkün kılacağız.
Rakiplerimize hakaret etmeyeceğiz
Refiklerimizle birlikte hareket edeceğiz.
Kimsenin adamı olmayacağız,
Kimsesizlere,
Mazlumlara,
Mahzunlara,
Mağdurlara kendimizi, zamanımızı adayacağız.
Bu ülke yeni anayaysa kavuşuncaya,
Kamuda başörtüsü özgür oluncaya,
Darbe riski kalkıncaya,
Demokratik hukuk devleti gerçekten kuruluncaya,
Sosyal devlet hayata geçinceye,
Millet iradesi gerçekten egemen kılıncaya kadar
Diyanet-Sen susmayacak,
Diyanet-Sen’in liderleri durmayacak
Milletin sendikası olmak,
Milletin sözcüsü olmak,
Milletle birlikte yol almak
Yürek yetmez emek de ister.
Cesaret Yetmez, Feresatte ister
Biz Diyanet-Sen’iz
Biz Diyanet-Sen’liyiz,
Milletle yol almak için gereken yürek
Millete yol açmak için gereken emek,
Millete sözcü olmak için gereken cesaret
Millete söz vermek için gereken feraset
Bu salondakilerde var. Türkiye’yi kuşatan, Dünyayı hedef alan 75 bin Diyanet-Sen’lide var.
İyi ki Diyanet-Sen var.
İyi ki Diyanet-Sen’liler var.
İyi ki varsınız. İyi ki buradasınız.
Mehmet Bayraktutar
- ‘‘Fatihada Buluşalım’’
- İnsani Değerler ve Erdemli Sendikacılık
- Diyanet-Sen’in Liderleri Durmayacak
- Diyanet-Sen’in Liderleri Durmayacak
- Hoşgörü Dini Terör Dini İlan Ediliyor
- Büyük Bir Geçmişin Varisleriyiz
- Üyesinin ve Milletinin Hadimi Bir Sendika
- Büyük Türkiye Buluşması
- Yılbaşı özenti ve israftır
- Gayemiz İnsandan, Sevgiden Yana Olmak
- Yürüyecek Daha Çok Yolumuz Var?
- Sivil Toplum ve Yeni Anayasa
- Yeni Başlangıçlar, Yeni Görev ve Sorumluluklar Demektir
- Diyanet-Sen Yetkisini Çift Yetkiyle Taçlandırdı